(Artvin’de şirket adına hareket eden bir zat, köylülere kurşun yağdırdı) Rant silah kuşandı

Yok edilmeye çalışılan çevre ile kadın savunması arasında benzerlikler bulduğumdan Artvin’de Reşit Kibar’ın ölümüne yol açan silahlı saldırı aklıma hemen Nahide Opuz davasını getirdi.

Göz göre göre gelen cinayetler… Toplumsal farkındalığı artıran, yasal düzenlemeleri tetikleyen travmatik olaylar…

3 Eylül, Türkiye için böyle bir gündü. Bir ilk yaşandı. Ağaçlarını, köyünü savunmak isteyen halkın üzerine sivil bir vatandaş ateş açtı ve rant uğruna kan döktü…

Ağaçların kesilmesini engellemek için mücadele eden Remzi Kibar’ı hedef alan kurşun, Nahide Topuz davasında görüldüğü gibi göz göre göre geldi…

Artvin’in Borçka ilçesine bağlı Çifteköprü köyünün Cankurtaran bölgesinde “Konaklamalı Mesire Alanı Projesi” kapsamında 170 dönümlük ormanlık alanda ağaç kesim işini üstlenen Muhammed Ustabaş’ın köylülerin üzerine ateş etmesi üzerine, aralarında bulunan Reşit Kibar vurularak yaşamını yitirdi, Ersan ve Gökhan Koyuncu yaralandı.

Kibar’ın ölümünden sorumlu tutulan zanlı Ustabaş, emniyet güçleri tarafından yakalanarak tutuklandı. Olay üzerine gözaltına alınan şüpheli F.M adli kontrol şartıyla serbest kaldı. Cankurtaran bölgesinde bin ağacın kesilerek turizm tesisi yapımını üstlenen Artvinli Merttürk ailesine ait Yapısoy firması, gelinen aşamada projeden çekildiğini açıkladı.

Halkın direnişi karşısında çevre katliamından vazgeçen çok şirket vardır? Epey oluyor, bu soruyu TEMA’da yetkili birisine sormuştum. Büyük bir grubun adını yazılmamak kaydıyla vermişti.

Artvin’deki direnişin özel konumu olduğu aşikar. Zira doğa büyük bir yıkıma uğruyor. Cengiz İnşaat’ın maden şirketi Eti Bakır’ın aldığı ihalaler, Amerikalı-Türk altın madeni şirketlerinin maden ruhsatları… Deriner Barajı’nın yarattığı tahribat…

Arkasına iktidar desteği alan AKP’li muhtar adayı Ustabaş, iş yaptığı şirketi savunmak için beline silahı takıp köylülerin üzerine kurşun yağdırabildi.

***

2002 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’nde açılan Nahide Opuz Davası Türkiye’ye karşı açılan ilk tazminat davasıydı. Aynı zamanda AİHM’in aile içi şiddete karşı vatandaşını koruyamadığı gerekçesiyle bir devleti mahkum ettiği ilk davaydı.

Eşinden şiddet gördüğü için defalarca savcılığa başvuran ve eşinin saldırısı ile annesi öldürülen Nahide Opuz başvurularına rağmen tedbir alınmadığı için Türkiye’yi AİHM’e şikayet etmişti.

AİHM; 2009 yılında mahkeme Opuz’u haklı bularak, Türkiye’nin şiddet gören bir kadını, savcılığa başvurduğu halde kocasından koruyamayarak ayrımcılık yaptığına hükmetti ve Türkiye’yi tazminata mahkum etti.

Bu karar, kamuoyunda “İstanbul Sözleşmesi” olarak bilinen ve 2011 Mayıs’ında İstanbul’da imzaya açılan, “Kadınlara Yönelik Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” ne ilham vermişti.

Aralık 2010’da Ankara’da boşandığı eşi tarafından şiddet gördüğü eski eşi tarafından bıçaklanarak öldürülen Ayşe Paşalı davası da kadına yönelik şiddet davalarında bir ikinci dönüm noktası kabul edilir. Bu dava da AİHM’e gitmişti. Mahkeme 2020 yılında Türkiye’yi tazminata mahkum etti.

AİHM’in bu kararından sonra Türkiye’de koruma talep eden kişilerin beyanını esas alan ve acil durumlarda koruma sağlayan 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” hazırlandı.

***

Dün Hopa Hastanesi önünde mücadele arkadaşı Kibar’ın cenazesini almak için bekleyen arkadaşı Dursun Ali Koyuncu, Birgün TV kamerasına şunları anlatıyor:

Hopa karakoluna gittik, muhtarı bile tehdit ettiler. Suç duyurusunda bulunduk. Savcılığa suç ihbarında bulunduğumuz 10 adet dilekçe verdik. Yaza yaza elimiz yoruldu. Para ile adam tutmuşlar Taylan Güven, Muhammed Ustabaşı isim verdik. Bir tane işlem yapmadılar. Savcılığa suç duyurusunda bulunuyoruz, CİMER’e yazıyoruz takipsizlik kararı veriliyor.”

Bugün, o makine olay yerine jandarma güvenliği olamadan nasıl gönderiliyor” diye soran Koyuncu’nun bir tahmini var:

Çünkü Faruk Çelik (AKP Artvin Milletkevili ve eski Tarım Bakanı) Kameriya Restoran’da toplandı. Bünyamin Merttürk ve Eşref Merttürk’ü, Ticaret Odası Başkanı yanına topladı. Artvin Orman Bölge Müdürünü arıyor Çelik, diyor ki ‘Müdürüm, niye Yunus Merttürk’ü bekletiyorsun?’ Diyoruz ki Artvin Orman Bölge Müdürü rüşvet teklif etti.

Asıl dikkat çekici olan Jandarma ve güvenlik birimleri tarafından iş makinalarının bölgeye girişinde güvenlik önlemi alınmaması. Artvin’in çevre ve yaşam savunmasında ilk can kaybı Remzi Kibar değil!

Artvin Hopa ilçesinde Çay-Kur özelleştirilecek diye 12 Haziran 2011 seçimleri öncesi başlayan olaylarda göstericilere karşı biber gazı kullanıldı. Bir kadın hayatını kaybetmişti.

***

Pilarget Doğa ve Yaşam Derneği Onursal Başkanı Hazım Kurdoğlu, yıllar önce dere ıslahları, HES’ler ve yeşil yol gibi projeler başlatıldığında madenler için alt yapı hazırlandığını, doğal yaşam kıyımının Hopa ve Fındıklı iline yayılacağını söylemişti. Dediği gibi de oluyor.

Artvin’de mücadele çok yönlü sürüyor. Dereler, ağaçlar, tarımsal üretim alanları, arılar, kuşlar…

Halk Tv kameramanı arkadaşımız Murat Kibar hayatındaki zor görevlerden birini yaptı ve yeğeni Remzi Kibar’ın cenaze törenini takip etti. Murat Kibar; önce taş ocağı, sonra turizm işletmesine tahsis edilen orman arazisini savunan köy halkının “Çifte Köprü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi” kurduklarını vurguladı.

Kadınların örgütlülüğü gibi çevre ve doğal yaşam savunucularının örgütlülüğünden korkanlar da aynı yola başvuruyor; yumruklar sıkılıyor, mermiler sürülüyor, bıçaklar çekiliyor.

Bir an geliyor ki bu örgütlülük, toplumsal farkındalığın da anahtarı oluyor. Nahide Opuz davasının kadına yönelik şiddetle mücadelede yarattığı dönüşüm gibi Remzi Kibar davası da doğal yaşam alanında dönüştürücü iz bırakacaktır.